Kitaplar Adası- Sadık Aslankara


KİTAPLAR ADASI

“GÜNEŞ UMUTTAN ŞİMDİ DOĞAR”:    TÜRKAN SAYLAN

M.Sadık Aslankara

 

Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Türkan Saylan’la yaptığı bir dizi konuşmayı içeren çalışmasına “Türkan Saylan Kitabı” demenin eksik kalacağını düşünmüş olmalı ki, bu öncü kadını bir başka adla selamlamış: Güneş Umuttan Şimdi Doğar (İş Kültür, ikinci basım, 2004).

Saçlıoğlu, bir şair, öykücü, ötesinde çok yönlü bir sanatçı. Onun kılı kırk yaran titizliğini, seçiciliğini, ayrıntıya inme, bunları bir dizge yönünde tek tek değerlendirip yerleştirmedeki ustalığını, buna döktüğü emeği Güneş Umuttan Şimdi Doğar‘da da gözleyebilmek olanaklı.

Ne ki bu kez kitabı, iki ayrı yaratıcı oluşturuyor. Gerçekten de Saçlıoğlu sorularıyla yer yer kışkırtıyor, ön açıyor, eksikleri tamamlatıyor Saylan’a; minnacık bir ayrıntının ilmeğini tutup, bizim için geniş vadiler yaratıyor; öteki yani Türkan Saylan ise, her bir bölümcesinde şaşkınlıktan şaşkınlığa uğratıp bizi, elimizden tutarak dağlara uçuruyor, Güneşin hemence doğuvereceği o umut dağlarına…

Saçlıoğlu, kitaba eklediği “Önsöz”de çalışmasındaki temel yönsemesini şöyle dile getiriyor:

“Türkan Saylan’ı yaptıklarıyla tanıyan herkesin ona benzer nedenlerle hayranlık duyduğunu sanıyorum. En azından kendi adıma bu hayranlığın nedenlerini anlamaya çalıştığımda, içimdeki ideal insana giden yolda epeyce ilerlemiş  biriyle karşılaştığımı fark ettim. Bu ‘ideal’ sözcüğünü, birkaç yüz ya da birkaç bin yıl sonraki ideal insan olarak değil, son derece gerçekçi bir bakışla, Türkiye’nin ve dünyanın bugünü ve yakın geleceği için olması gereken ideal insan olarak kullandığımı açıklamalıyım. Bir insanın nasıl oluştuğu, çocukluğunun, gençliğinin nasıl geçtiği, ailesinin, eğitiminin, yakın çevresinin onun üzerindeki etkileri; dünyaya, ülkesine, insanlara nasıl baktığı bende bir merak konusu oldu.” (8, 9)

Mehmet Zaman Saçlıoğlu, 7 Haziran-28 Temmuz 2003 arasında gerçekleştirdiği konuşmaların, “Türkan Saylan’ın dört ana ekseni üzerinde iler(lediği)”ni belirtiyor: “Tıp, üniversite, aile ve toplumsal çalışmalar.” (11)

Hadi gelin, Saçlıoğlu’nun belirttiği bu eksenler yönünde Türkan Saylan’ı, kendi söyledikleriyle yeniden yapılandırmaya, düşüncelerinden bir çelenk örmeye çalışalım…

Anhcak bunları üç öbekte toplamaya çalışacağım ben. “Kurtuluş”, “insanlık”, “kadınlık” öbeklerinde Türkan Saylan’ın düşünceleriyle yüz yüze geldiğimizde görüyoruz ki, o, bu öbeklerde toplanabilecek düşünceleriyle, yaklaşımlarıyla bir ideal, model, idol de yaratıyor bizim için. Böyle olunca Türkan Saylan’ı, bu öbeklerin bir kahramanı olarak görmekte hiçbir sakınca yok bana göre. Çünkü Saylan, söz konusu öbeklerde görüşler öne süren bir düşünce insanı da değil yalnızca, ne söylüyorsa, söylemişse, bu doğrultuda kararlılık içinde eyleme girişmiş biri o, bir kahraman.

Bakın neler söylüyor Türkan Saylan…

            Kurtuluşun Kahramanı Türkan Saylan

“Akla, bilime, demokrasiye, Atatürk’ün çağda cumhuriyetine inanmış insanlar ülkemizin ilerlemesinde büyük rol oynayacak.” (14); “Türkiye’nin Anadolu kalkınmasının YİBO’lardan (Yatılı İlköğretim Bölge Okulları) başlayabileceğine inanıyorum.” (16); “Türkiye’nin ulusal eğitiminde çok çok ama önemli bir yer tutan bu okullara, olabilecek en büyük önemin verilmesi gerekir. (…) / Düşünün, ailesinden hiçbir şey görmemiş, öğrenmemiş yedi yaşında bir çocuk YİBO’ya geliyor. Dişlerini fırçalamaya, tuvalet terbiyesine, yurttaşlık bilincine, doğru ve yapıcı düşünmeye, sanata ilgi duymaya, ülkesini, Cumhuriyet’i, dünyayı sevmeye burada başlıyor. Ne verirseniz onu alacak bu çocuklar ve geleceklerini, dolayısıyla o yörenin (Doğunun) ve ülkenin geleceğini onlar kuracak. Bu öğrencileri yetiştirecek öğretmenlerin, bu kurumları yönetecek yöneticilerin de aydın, çağdaş, insanlar olması gerekir. Yoksa o bölgelerin feodal yapısını besleyecek, çocukları akıldışı düşüncelere, gericiliğe, Cumhuriyet düşmanlığına götürecek yanlış insanların bu kurumlarda görevlendirilmesi bütün emekleri boşa çıkarır.” (17)

Saçlıoğlu, bir soruyla giriyor araya: “YİBO’ları eski Köy Enstitüleri işlevinde düşünüyorsunuz sanırım.” Türkan Saylan’ın yanıtı açık: “Evet, bu çocuklar kentli çocukların gördüklerini görebilmeliler. Sinemayı, tiyatroyu, resmi, heykeli, müziği öğrenmeliler, yapmalılar. Anadolu aydınlanması buralardan başlamalı. Sanat atölyeleri, teknik atölyeler, bilgisayar atölyeleri olmalı ve buraların gerçekten işlemesi lazım.” (17)

“Çok insan, çok örgüt gerekiyor ülkemize.” (25) “…Hep kötü örnekleri görüyoruz ve gösteriyoruz. Oysa iyi örnekler de var ve az sayıda değil. Bu iyi örnekleri gösterirsek insanlar da bunlar gibi olmaya özenir. Ben de o bölgelerde (Doğu) o çalışkan, özverili yöneticilerle tanışmadan önce devletin bu kadar olumlu bir yüzü olduğunu bilmiyordum.” (20); “Basın neden ilgi duymuyor, aydınlarımız Anadolu’dan neden kopuk, anlamıyorum.” (21)

“… Bugün benim çok eleştirdiğim ilaç firmalarının, kendi ilaçlarını yazmaları için hekimlere çeşitli hediyeler vermeleri gibi uygulamalar da oluyor yazık ki.” “ÇYDD olarak Çağdaş Eğitim adlı güzel bir kitap derlemiştik. Dört-beş baskı yaptı. Roche firması, güzel bir anlayışla bu kitabı yirmi bin kadar basıp tüm sağlık ocaklarına promosyon olarak dağıttı. Aman ne sevindik bir ilaç firması böylesine bir kültürel etkinliği destekliyor diye Ne yazık ki ilk ve son oldu. Yapılan anketlerde, çoğunluğun havlu armağanını yeğlediği anlaşılıyormuş.” (51, 52)

Kurtuluşa giden yolun nereden geçtiğini de gösteriyor böylece Saylan bize.

            İnsanlığın Kahramanı Türkan Saylan

“… Gençlerde iş var. Gençler kemikleşmiş düşüncelerle hareket etmiyorlar. Bu yüzden onlarla çalışmayı çok seviyorum.” (18); “Benim çocukluğumu kendi çocuklarıma yaşatmak istemedim. (…) Kendi çektiğimi ne çocuklarımın ne de gençlerin çekmesini isterim; bu benim temel ilkemdir. (…) Başımıza gelen şeyler bize örnek olmalı; ‘ben neler çektim, biraz da sen çek’ havasına asla girmemeli, yaşadığımız şeylerden böyle dersler çıkarmalıyız.” (68)

“Her dakika benim için çok kıymetli. Bir kere, zaman beni yiyip bitirmesin diye ben zamanı iyi kullanmaya çalışıyorum. (..) Çünkü bir zamanlama olmazsa her şey boşa gidiyor.” (25, 26); “… Televizyon dizileri için çok seçiciyim… Dizilerin hiçbirini izlemiyorum.” (29); “Zaman çok önemli diyorum, bunu herkese aşılamaya çalışıyorum, zaman sizi yok etmesin, siz zamanı emrinizin altına alın, saatten de vazgeçmeyin, saat çok önemli bir şey diyorum.” (28)

“Ülkemizdeki hatta dünyadaki en önemli sorunlardan birinin kadın-erkek eşitsizliği olduğu kanısındayım.” (44, 45) “Kadının istemediği durumda kocasının zor kullanarak cinsel ilişkide bulunmasını birçok hukukçu hâlâ suç saymıyor. (…) İnsanlara kendilerinin istemediği bir biçimde ve zamanda yapılan davranışın bir tecavüz olduğunu anlayamıyoruz…” “Karısına saygılı, şık giyimli Avrupalı erkeğin de aklının bir köşesinde bastırılmış bir erkek hakimiyeti düşüncesi, duygusu var.” (46, 47); “Çok yükselmek kadına yasak.” (53)

“Baş ağrısına iyi gelen bir ilacın prospektüsünde, hamilelerde kullanılmaz yazıyor. Neden, hamilelerin başı ağrımaz mı? Hayır, genellikle araştırılmamıştır. Çünkü bu fazladan bir araştırma, fazladan bir zaman ve masraf gerektirir. (…) Daha da ilginci, hayvanlarda yapılan deneylerde hep erkek fare kullanılıyor olması. Hayvan deneyinde bile dişi farede ayrıca araştırma yapmıyorlar. … Çünkü dişi deneklerin de fizyolojisi, tıpkı kadınlardaki gibi başka ve değişken özellikler taşıyor.” (52)

“Çok para kazanmalıyım diye bir derdim hiç olmadı. Maddi hayallerimi büyütmedim.” (63); “Bereket, kötü şeyleri unutmak gibi güzel bir huyum var da her şeyin iyi tarafını aklımda tutar, tatsızlıkları, çirkinlikleri unuturum.” (79)

“Tıp eğitimi bence bir sanattır ve usta-çırak ilişkisi ve öğretisiyle gelişir.” (99); “… O yıllarda (önceleriyle birlikte 1950′ler) İstanbul Üniversitesi’nde çok değerli Alman hocalar vardı. Bunlar Türk üniversitelerine çok ama çok önemli değerler katmışlardır.” “Hepsi de çok ciddi ve dakikti, öğrencide saygı uyandırırlardı.” (82, 83)

            Kadınlığın Kahramanı Türkan Saylan

“Ben Mustafa Kemal’in devrimlerini ve Cumhuriyet’i aynı zamanda bir kadın devrimi olarak da algılıyorum. Kanımca Mustafa Kemal en büyük feministtir. (“Ben feminizmi öncelikle kadın-erkek eşitliği olarak algılıyorum.”) Bu yalnızca benim değil, dünyada bu konuda çalışmalar yapan birçok kişinin de düşüncesidir.” (45)

“… Ülkemizin geri kalmasının hem nedenlerinden hem de sonuçlarından biri bu kadın-erkek ayrımı. Toplumsal yaşamın ve gelişimin önünü tıkayıp duruyor.” (47)

“Deprem sırasında aldığımız bağışlardan kalan bir parayla, Batman’ın çok yoksul bir mahallesine bir toplum merkezi yaptık. Burada yüzlerce kadın okuma yazma öğreniyor. Makine, nakış, halı tezgâhları var. Yaşları genellikle yirminin altında birçok kızımız bu atölyeyi kullanıp bir sanat öğreniyor, üretici oluyorlar. Hiçbiri okula gitmemiş. Bu eğitimleri gördükten sonra erkenden evlenmek istemiyorlar. (…) Eskiden intiharlar yaşanan Batman’da artık insanlar yaşama, üstelik Çağdaş Yaşam’a bağlılar. Aile planlamasını, evlendiklerinde bakabilecekleri, eğitebilecekleri kadar çocuk yapmayı öğreniyorlar.” (19)

“Türkiye’de kadın erkek eşitliği, ancak hukuksal olarak çözülebilecek, örneğin, açıkça belirlenmiş kotalar koyulacak. ‘Pozitif Ayrımcılık’ denen kavram ve yöntemleri tüm karar vericilerin algılayıp uygulaması gerekiyor…” “Her alanda, kadınla erkek eşitlenene dek kadınlara öncelik tanımak, siyasal yaşamda, işe girenlerde ya %50-50 ya da belli oranda kotalar koymak.” (54)

“Ülkemizde de, dünyada da o kadar çok erkek modelinde kadın var ki. Onlar, kadın bedenindeki erkek ruhlar gibi. Hareketleri, sözleri bile erkeksi. Kadınsı oldukları zaman bile erkek modelindeler çünkü dişilikleri erkeklerin onlardan istedikleri gibi.” “Gerçek bir anne, vatan tehlikeye düşmedikçe savaş kararı veremez. Kendi çocuğunun ölmesini nasıl istemezse, bir başka kadının çocuğunun ölmesini de öyle isteyemez, istememelidir. Uzlaşmaya eğilimlidir kadın, savaşmaya değil. Ailede de öyle değil midir? Anne sorunları çözmeye çalışır, babayla çocukların arasını bulur.” (55, 56)

“Kızdığım kadın tipi ise, bu ülkenin olanaklarını kullanarak eğitim gördüğü, bir meslek edindiği halde, ‘hali vakti yerinde’ türünden bir koca bulduğunda diplomasını anı diye duvara asıp, ‘Ay kardeş, ne yapayım, kocam beni çalıştırmıyor,’ diye övünüp, canını dişine takmış kadınlarla alay edenler! (…) Bir de çok rahatsız olduğum, ‘aşk’ cümlesi var. Kadının erkeğe söylediği… : ‘Senin olmak istiyorum, sana ait olmak istiyorum!’ Yahu, önce kendin ol!” (56)

Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun Türkan Saylan’dan kayda alıp saptadığı son tümce şu: “Daha ne çok işimiz var, bilseniz…” (481)

Evet, Türkan Saylan bir doğrunun altını çiziyor belleğimize kazırcasına. Kaldı ki burada aktardıklarım, kitabın dörtte birlik bölümünden tadımlık alıntılar yalnızca, kitabın sayfaları arasında daha neler var, neler…

Genç yetişkin, kadın erkek, yönetici yönetilen kim varsa bu toplumda yaşayan, herkes okumalı bunları… Ama yönetilen genç kadınlarsa, iki kez de yetmez, döne döne okumalı!

 

Cumhuriyet Kitap